Mehmet Öztürk
Mehmet Öztürk yazdı: Köye Dönüş Derneği

Geçen haftayı Orion’un düzenlediği İzmir Tarım Fuarı’nda geçirdim.
Çiftçilerle konuştum. Firmalara uğradım.
Agro TV’de canlı yayınlar yaptım.
Beni gören çok sayıda işletme sahibi stantta yanıma geldi, oturup çay kahve içtik.
Sohbet ettik.
Türkiye’nin en büyük ve modern hayvancılık işletmesi, meşhur Nusret’in etini tedarik eden Günaydın Çiftlik’in sahibi çok neşeli ve bilge insan İsmet Yalçın abi selam verdi, konuştuk.
İsmet abi, “Benim yaşım 69. Çok çalışıyorum ve en iyisini yapmak istiyorum. İnsanlar köye dönmeli, toprağa dönmeli. Bu ülkenin çalışmaya ve üretmeye ihtiyacı var” dedi.
Çiftliği Balıkesir Gönen’de Günaydın’ın.
Beni de uzun yıllardan beri takip ediyormuş TV programlarından.
“Gel bir de benim çiftliği gör” dedi.
İnşallah en yakın zamanda uğrayıp kameraya alacağım İsmet Abi’yi.
Biz sohbet ederken arkamızda ziraat mühendisi / programcı Mine Pekkanat canlı yayındaydı.
Konuklarından biri şöyle diyordu: ”Yaşım 70. Ama köye döneceğim ve arıcılık yapacağım.”
İstanbul’a dönerken TV ekibinden gençler de vardı. Teknik birimden. İki genç arkadaş, “Abi en büyük hayalim köye dönüp hayvancılık yapmak” dedi.
Ama küçük bir sorun vardı: “Eşleri istemiyordu.”
Aslında bu konu yıllardır konuşuluyor. Ben de 20 yıldan bu yana hep bunu savundum. 15 yıllık tarım televizyonları süresince her programda dile getirdim.
İstek var engel de var.
Sonunda ben köye döndüm.
Şimdi Trabzon Şalpazarı’nın en yüksek köyünde (şimdi maalesef mahalle) yaşıyorum. Ev ormanda tek başına.
100 tane Keçi.
200 kovan.
20 inek.
5-10 dönüm fındık.
Hepsi bu.
Konunun detaylarını ilerde yazarım.
Bu ve buna benzer hayaller çoklarında var.
Biz de toprak, hayvan ve doğa sevdalısı bir ekiple Köye Dönüş Derneği’ni kurduk.
Yıllardır hep konuşuyorduk .
Tam resmî hale gelecekken pandemi dernek genel kurullarını hep öteledi.
Ve nihayet 2021’in en uzun gününde 21 Haziran’da resmen ilk genel kurulu yaptık.
Bünyesinden veteriner hekim, gazeteci, iş adamları, ziraat mühendisleri, sanatçı ve çiftçilerin de yer aldığı Köye Dönüş Derneği’nin ilk başkanı olarak sağ olsunlar beni seçtiler.
Başkan yardımcımız da köye, köylüye, hayvana aşık, çok iyi bir PİAR’cı. Ankara oğlağı ve Gökçeada kuzusunu ülkeyle tanıştıran Koyun Keçi Dünyası portalının sahibi Melek Bulut.
Hayallerimiz, projelerimiz büyük.
Yapacak çok şeyimiz var.
“Büyük hedeflere küçük ve emin adımlarla ulaşılır” düsturuyla resmen yola koyulduk.
Bizimle yol yürümek isteyenlere kapımız ardına kadar açık.
Köye Dönüş Derneği hepimize hayırlı olsun. (Kuzeyekspres)
Mehmet Öztürk
“ARAPLARIN PETROLÜ VARSA BİZİM DE KOYUNUMUZ VAR”

“Arapların petrolü varsa bizim de koyunumuz var”
Bu cümleyi bir yere yazalım.
Hiç silmeyelim.
Hatta her gün görebileceğimiz yere asalım.
Okuyalım bi daha okuyalım.
Her platformda söyleyelim. Her birimizden bu cümlenin enerjisi fışkırsın ve gökyüzünde depolansın.
Sonra da yere insin.
Niye bu kadar önemsedim bu cümleyi. Ben söylesem üzerine gitmezdim. Ama cümleyi söyleyen kişi kritik bir yerde …
Karar verici.
İmza atıcı…
Tarım ve Orman Bakanlığı Hayvancılık Gen. Müd. Yard. Burhan Demirok. 30 yılı aşkındır bakanlıkta. Geçenlerde ayaküstü sohbet ederken o söyledi:” Arapların petrolü varsa bizim de koyunumuz var.”
Çok hoşuma gitti.
Tarım Bakanlığı’nın tarıma ve hayvancılığa bakışı beni mutlu etmese de bu cümleyi sevdim. Burhan Bey kurban öncesi Arap ülkelerine ihraç olacak 90 bin koyunun imzasını atmış.
“Araplar bizden yaşlı ve kuyruklu koyun talep ediyor. Bu bizim için avantaj. Daha fazla satmamız gerekiyor“ diyor Burhan Demirok.
Belli ki talep var koyun yok.
Ya da “koyun yok” denilerek ihracatın artması engelleniyor.
Kendim de bir çoban olarak ve 15 yıldır çobanlarla program yapan biri olarak “koyun yok”a inanamıyorum.
Zaten genç hayvan vermiyorsun biiir;
Koyun sayısını arttırmak hiç de zor değil ikiii.
Dünyada küçükbaşa özel bir ilgi var üüüç.
Türkiye küçükbaş cenneti dööört.
Hükümet koyunun ayak basmadığı mera bırakmayacak şekilde proje hazırlayabilir. Hiç olmazsa “Arapların petrolü varsa bizim de koyunumuz var“ diyenleri dinleyebilir.
Hiç bir şey yapmazsa “çobanlara sigorta“ yaparak bir başlangıç yapabilir.
Devlet isterse yapar.
Tabii vatandaşın da aynı duyguyu paylaşması lazım ve tercihini koyundan yana kullanması lazım.
Bu arada özel sektörde koyunculuğa destek veren ilginç bir projeye tanık oldum.
Samsunspor eski başkanlarından önemli iş adamı ve siyasetçi İsmail Uyanık’ın iki çocuğu çok takdire şayan bir girişimde bulunmuşlar.
Nazlı ve İbrahim Uyanık Kardeşler özellikle Tokat ve Karadeniz illerinde meşhur “Karayaka koyunu”nu üreticiden alıyor ve dükkanlarında satıyor.
www.nebiyandoğal.com web sayfasından sunumunu yapıyor. Sözleşmeli üretim yaptırıyor ve parasını da hemen ödüyor.
İbrahim Uyanık genç bir girişimci. Çok da heyecanlı. “Biz sosyal sorumluluk örneği olarak yaylalarda otlayan ve dünyada en lezzetli ete sahip Karayaka koyunculuğunu destekliyoruz . Dedemizden miras kalan bu ırkın yaşatılması gerekir. Biz İstanbul , İzmir, Bodrum ve diğer dükkanlarımızda başta Karayaka kuzusu olmak üzere merada otlayan yerel sığırların etlerini de pazarlıyoruz” dedi.
İbrahim Bey sadece Karayaka değil her bölgeden koyunları da takip ediyor. İmroz koyunu (Gökçeada kuzusu) , Kıvırcık , Sakız… da ilgi alanında.
Asıl hedef ise “Anadolu kuzusu.”
Gerçekten de Anadolu’daki 80 ırka ait tüm kuzular muhteşem.
Tüketici de yönünü biraz koyuna keçiye çevirirse bu iş çığ gibi büyüyecek.
Bu konu benim de özel ilgi alanımda biliyorsunuz.
Bundan sonra da isteyen her kişi ve platformla küçükbaşa destek çalışması yapabiliriz .
Zaten yakında bu iş hızla gelişip büyüyecek.
Siz sadece kurbanda tercihinizi küçükbaştan yana yapmaya başlayın yeter. (Kuzeyekspress)
Mehmet Öztürk
SİYASİ PARTİLER ÇİFTÇİYİ HATIRLADI; AMA…

Tarım gazetecisi Mehmet Öztürk’ün Kuzey Ekspress gazetesindeki “Abi Nerdesin” köşesini sizler için paylaşıyoruz… SİYASİ PARTİLER ÇİFTÇİYİ HATIRLADI; AMA…
Çok zamandır televizyon izlemiyorum.
Haberlere hiç bakmıyorum.
Onlar da iki kutba ayrılmış durumda.
Haberlerin ana ekseni Tayyip Erdoğan ve diğerleri.
Horoz dövüşü yani.
Fakat 80 yaşına az kalmış eski siyasetçi ve çiftçi-köylü olan babamla kaldım uzun süre.
Hiç haber kaçırmıyor. Muhalefet etmeyi seviyor ve izliyor.
Kulağı az duyduğu için de sesi sonuna kadar açıyor.
İstemeden de kulak kabartmış oluyorum.
Bir ara TV 5’te Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu denk geldi, babam kanalları gezerken.
Genel Başkan video konferans yöntemiyle “çiftçi mitingi” adıyla çiftçilerin sorunlarını dinliyordu.
Canlı yayında Türkiye’nin değişik yerlerinden onlarca çiftçi konuştu.
Çiftçiler bildik sorunlarını aktardılar.
Çiftçilerin durumunu yakından bildiğim için asıl Temel Bey’in ne diyeceğini merak ettim.
Ve bu defa bekledim.
O da bu konuşmaları rapor haline getirip hükümete sunacaklarını söyledi özetle.
Öncelikle bir partinin dijital ortamda da olsa çiftçilerle olması ve canlı yayınlamasını önemsiyorum.
Hem TV 5 hem de bir parti sonunda tarımı hatırlamış.
Ama ben şunları da beklerdim:
-Temel Bey stüdyoda tek başınaydı. Yanında parti içinden tarımla ilgili (sorumlu) bir veya bir kaç kişi olsaydı sanki.
-Saadet Partisi hükümetin alt kolu değil, raporu sunmak için.
Zaten hükümet çiftçilerin neyi var neyi yok iyi biliyor. Sadece yapmıyor o kadar.
-İktidar adayı iddiasındaki bir parti çiftçilerin sorunlarını ve çözümlerini bu toplantı öncesi analiz eder, onların karşısına hazırlıklı çıkar.
– “Hükümet beceremiyor” kuru muhalefeti yerine “bizim iktidarımızda şunları yapacağız“ çözümü sunabilir.
Mesela en çok şikâyet girdi maliyetleri.
Saadet Partisi mazota nasıl bir çözüm öneriyor?
Gübre fiyatları için ne planlıyor?
Köylerin boşalmasının önüne geçmek için bir olanı var mı?
Çobanlara kız verilmesi için en azından onları “sigortalı” yapmayı düşünüyor mu?
Türkiye’nin hayvan ithal etmemesi için projesi nedir?
Daha sayabilirim.
Demem o ki genel başkana canlı yayın fikrini verenler bir iki gübreciyle, akaryakıtçıyla, tarım gazetecisiyle, tohumcuyla, çiftlik sahibiyle görüşüp çok güzel bu fikrin içini daha da doldurabilseydi keşke.
Oysa rahmetli Erbakan döneminde bırakın haftada bir basın toplantısı yapmayı sadece buğday fiyatları veya sadece kuraklık için üstelik de bir genel başkan yardımcısı çıkıp görüş bildirir öneride bulunurdu.
Bu durum elbette diğer partiler için de geçerli.
Kuraklık olmasa tarımı çiftçiyi hatırlayan yok nerdeyse.
Birkaç cümle -o da içi boş – o kadar.
Muhalif TV kanalları da her saat öldük bittik haberi veriyor. Ajans kameraları köylere gidiyor. (Muhabir de yok yanında) belli cümleyi kuranlar habere konu oluyor.
Bu kadar bilinçli olumsuz haber tarıma fayda mı verir zarar mı?
Ayrıca madem bu kadar çiftçiyi seviyorsunuz; neden kuraklıkla ilgili çözüm öneren uzman konuşturmuyorsunuz?
Neden kuraklıkta iş yapacak yeni nesil organik katkılı gübre üreten yerli firmaları davet etmiyorsunuz?
Neden çobanlara ve sigortaya destek vermiyorsunuz?
Suyun ve toprağın hafızası çok güçlüdür.
Kötü çirkin şeyleri aynen iade eder; severseniz o da ya şifa olur ya bol ürün verir.
Tarım çok canlı stüdyo ışıkları altında ahkam kesmekten çok öte bir şeydir.
Hadi mesela İsmail Küçükkaya bir sabah kuşağını 100 başlıklı bir işletmede sunsun.
Diğeri bir buğday tarlasında…
Bir diğeri meyve bahçesinde…
Öteki dağda çobanların yanında sunsunlar haberleri.
Velhasıl tarımı iyi konuşmazsak bindiğimiz dalın kesilmesi an meselesi.
Tarım bırakın siyaset malzemesi olmayı insanüstü bir konudur ve çok naziktir.
Yanlış anlaşılmasın bu görüşümden hükümetin politikalarını savunduğum anlamı çıkmaz.
Daha önceki yazılarımda “İstanbul danışmanları ve bazı bürokratlar Tayyip Erdoğan‘ın altını oyuyor (ya da oyulmasına göz yumuyor)” diyen de benim.
Hükümeti başka yazılarımda çokça ele alacağım.
Sonuç olarak, tarıma ait somut önerisi ve icraat paketi olmayan siyasiler boşuna konuşmuş olur.
Mehmet Öztürk
Mehmet Öztürk yazdı… Üretimi tüketici yapar!

Arıcılıkta sevdiğim çok güzel bir cümle vardır: ”Balı arı değil, arıcı yapar.”
Arıcı, arılarına gözü gibi bakar, hep başında olur, nerede polen var, nerede bal ortamı var, arısını oraya götürür. İlkbahar ve sonbahar bakımını titizlikle yapar. Varroa başta olmak üzere bütün hastalık ve zararlılarla mücadelede arısına yardım eder.
Velhasıl iç ve dış etkenleri arıya sağlar; arı da hiç durmaksızın bunun karşılığını verir.
Bal verir, perga verir, propolis verir, süt verir, polen verir, zehir verir. Verir de verir yani.
Pandemiyle birlikte doğal beslenme, gıda dolayısıyla tarım ön plana çıktı ya… Önüne gelen konuşmaya yazmaya başladı. Meğer ne kadar da çok şey biliyormuşuz.
Fakat ne garip çiftçi ve üreten dışında herkes konuşuyor. Dikkat ettiyseniz bütün konuşmalar iki ana noktada toplanıyor.
Bir: Devlet tarımı desteklemiyor ya da yeterli değil.
İki: Çiftçi işi bilmiyor. Daha bilgili ve paralı insanların sektöre girmesi lazım. Teknoloji kullanmıyor, herkes traktör alıyor, ortak tarım makinaları kullanmıyor.
Bu iki noktayı elbette artısı eksisiyle konuşabiliriz.
Ama bunları yazan söyleyenler (yani tüketenlerin kendisi) hiç kusurlu değil mi?
Esas aktör olan tüketenler nerde bu denklemde?
18 Nisan Pazar günü Çanakkale Gökçeada’daydım.
“18 Nisan Dünya Çoban Günü” olmalı temasıyla Koyun Keçi Dünyası ve Köye Dönüş Derneği’nin organize ettiği canlı yayına katıldım.
Onlarca birlik başkanı ve çobanın müdahil olduğu yayın inanılmaz izlenmiş. Çobanların ilgisinin dışında bazı profesörlerin de izleyip dönüş yapmaları çok hoşuma gitti.
Canlı yayında çobanlar sorunlarını aktarırken birisi şöyle dedi:
“Biz para mara istemiyoruz. Malımızı değerinde satalım yeter.”
Gökçeada’da yıllardır imroz koyunu ve keçisi dağda yılın 12 ayı kendi yaşar.
Full özgürdür yani.
Bir anlamda “ yabani” gibidir.
Sizi görürlerse hemen kaçarlar.
Çok hızlı ve çeviktirler.
Dağda onları görmeye gittiğimde kuzu ve oğlaklar 3-4 aylık olmuştu.
Tamamen annelerinin sütüyle beslenmiş olacaklar ki onlara bayıldım.
İki yıl öncesine kadar ada sakinleri, “Asfalta iniyor, bahçemize giriyor, sebzeye meyveye zarar veriyor “ diye koyun keçi yasaklansın diye kampanya yapmışlardı.
Hatta ilçe kaymakamı gelen bolca şikâyet dilekçesi karşısında çaresiz kalmış ve çobanları çağırıp şöyle demişti: “Bundan sonra koyunları ağıllara alacaksınız. Güderken de başında bulunacaksınız.”
Devletine karşı çok saygılı olan çobanlar başlarını ellerinin arasına aldılar ve düşünmeye başladılar.
Ama 100 yılı aşkındır devam eden bu küçükbaş üretimi sona erecekti.
Ülkenin küçükbaştaki en büyük sorunu “çoban”dı.
Oysa Gökçeada’da çobana gerek yoktu.
Adada kurt çakal olmadığı için (iki ayaklılar hariç) koyunlar tam özgürdü.
Yani tam da bizim çok konuşan tüketenlerin istediği türdendi.
Suni yem yemiyor özel beslenmiyordu, mama da yoktu.
Sonra küçük küçük adımlar atıldı. Çobanların gönlü doğal ve samimiydi.
Küçükbaş dünyasını iyi bilen ve pazarda sesi duyulan Ümit Şahinler ekibi topladı.
Çanakkale tarım il müdürü, ilçe müdürü, koyun keçi damızlık birliği ve ilçe çobanları çok büyük katkı sağlayarak koyunların “ özgürlükleri”nin devamını sağladılar.
Benim de Agro Tv’de yayınlanan 3 Madra içerikli programım var ada için. Başka gazeteci arkadaşlar da gelip çekim yaptılar.
Ve gelinen nokta…
Migros her hafta Gökçeada’dan kuzu eti kestirip İstanbul ve İzmir’deki bazı şubelerinde “özel ürün” diye sergiliyor.
“Gökçeada kuzusu” adıyla dijital pazarlamada ürün “yok satıyor.”
Benim babam 75 yaşında.
Trabzon dağlarında 100 adet karakeçi güdüyor.
4 kuşaktır da arıcılık yapıyor.
Dediği tek bir cümle var: “Bölgemizde sadece kurbanda teke kesimi talebi artsa ben de keçi sayısını artırırım. Aynı şekilde bal arayanların sayısı artsa ben daha çok üretmeye emek veririm.”
Bu iş bu kadar basit.
Çok yorum yapmaya, konuşmaya, üzülmeye hatta korkmaya gerek yok.
Tüketicilerden çok az bir kısmı koyun keçi, arı ürünleri veya herhangi bir ürünü tercih ederse üretim hem de yerinde üretim anında artar.
Şimdi TV ekranlarında veya sosyal medyada yaptığım yorumlar kadar üreten insanların ürününü 3 kuruş fazla vererek ve kargosunu ödeyerek kullanalım.
İnanın sadece bu hareket bile “üretim harekâtı” için şimdilik yeter.
Gerisi zaten gelecek… (Kuzeyekspress.com.tr)
-
Güncel2 sene önce
Ağıla giren köpekler onlarca küçükbaşı telef etti
-
Güncel12 ay önce
Çoban, trafik kazasına kurban gitti
-
Güncel2 sene önce
Merada bulduğu cismi eve getiren çoban canından oldu
-
Güncel1 sene önce
Isınmak isteyen yetiştirici canından oldu
-
Güncel2 sene önce
Genç çoban yem karma makinesinin içine düştü…
-
Güncel1 sene önce
İki çoban aile arasında kavga!
-
Güncel2 sene önce
Yine traktör kazası, yine ölüm!
-
Güncel1 sene önce
“Bayrama kesecek hayvan bulunmayacak”